Sosyal medyada herkes bir şeyin peşinde, ama çoğu neyin peşinde olduğunu bile bilmiyor.
Moda artık sadece kıyafetlerle sınırlı değil; düşünceler, yaşam tarzları ve sosyal medyada yayılan saçma akımlar… Hepsi kendi çapında bir gariplik. Ve bu saçmalıkların peşine takılanlar da az değil.
Bir düşünün: “TikTok Challengeları” adı altında yapılan aptallıklar, deodorantla cilt yakmak, ağzına tarçın dökmek, absürt dans figürleriyle kendini rezil etmek… Sadece birkaç beğeni uğruna bunları yapmaya gerçekten değer mi?
Bu akımların neresi mantıklı?
Bir de “minimalist yaşam” saçmalığı var. Kocaman evlerde, lüks eşyalarla dolu odalarda çekilen “minimalist” pozlar… Sadelik gösterişle olmaz; az şeye ihtiyaç duymakla olur.
Ama bu gösteriş meraklıları, aslında bu akımın ruhunu tamamen kirletmiş durumdalar.
Aklını kullanmayan, fikri karışık sosyal medya şebeklerinden zaten ne öğrenebiliriz ki?
Bir de klişe dolu, anlamsız sözler: “Hayat bir yolculuk, keyfini çıkar.”
Gerçekten mi? Hayat sadece keyif almak demek değil; bazen mücadele, bazen acı, bazen de sevinçtir.
Ama sosyal medyada önemli olan, bu boş sözlerle anlık dikkat çekmek.
Tofaş marka araçların arkasına yazılan türden yüzeysel ifadeler sosyal medyaya taşındığında, bir akımmış gibi sunuluyor; ama aslında hepsi derinlikten yoksun, anlık tüketilen aptallıklar.
Bir de sağlık trendleri var: Her gün “yeşil detoks iç” diye tavsiye veren içerikler, sabah motivasyon videoları… Gerçekten sağlıkla uzaktan yakından alakası yok
Bilimsel dayanağı olmayan, sırf moda diye yapılan bu diyetler ve uygulamalar sağlıklı yaşamı çarpıtıyor. Ciddi sağlık sorunlarına yol açacağını da unutmamak gerekir.
Kişilik ve kimlikten uzak bu palyaçoların paylaşımları hiçbir işe yaramıyor.
Durup düşünelim: Bu akımların gerçekten bir anlamı var mı? Yok. İçleri boş, anlamsız ve yüzeysel.
Eğer anlamlı bir hayat yaşamak istiyorsak, bu saçmalıkların peşinden gitmek yerine kendimize değer katacak işlerle uğraşmalıyız: kitap okumalı, doğa yürüyüşleri yapmalı, müzikle ruhumuzu beslemeli, yeni bir dil öğrenmeli, bir sanat dalıyla ilgilenmeli, gönüllü çalışmalara katılmalı, ve sevdiklerimize zaman ayırmalıyız. Kısacası, kendimizi eğitip geliştirmeliyiz.
Bunları yapamıyorsak, kendimize şunu sormalıyız: “Bu boşluğun içinde kaybolmak mı istiyorum, yoksa gerçekten yaşamak mı?”