Yurt dışına seyahate gidenler gezecekleri yerlerin güvenli olup olmadıklarına bakar ve programlarını buna göre yaparlar. Tur şirketleriyle gidenler ise rehberin uyarılarını dikkate alırlar. ”Gündüz şu bölgelerde çantanızı önünüze alın gece dışarı çıkmayın” gibi tavsiyelerle karşılaşırlar.
Türkiye’de değişik zamanlarda güvenlik sorunları yaşandı. Terör olaylarının arttığı dönemlerde özellikle Doğu ve Güneydoğu'ya gitmenin sakıncalı olduğu, büyük şehirlerde kapkaççılık ve gasp olaylarının sıkça yaşandığı dönemler hepimizin malumudur. Ancak, günümüzde terör olaylarının azaldığı ve kapkaççılığın neredeyse ortadan kalktığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu, ilk bakışta olumlu bir tablo çizse de, aslında daha derin ve karmaşık güvenlik sorunları ortaya çıkmış durumda
Bugün, hukuki ve ahlaki kuralların yok sayıldığı, sokak çetelerinin toplumun güvenliğini tehdit ettiği, hatta emniyet güçlerini ve yargı mensuplarını bile sindirmeye çalıştığı bir dönemdeyiz. Öğretmenlerin okul müdürlerine silah doğrultabildiği, kadın cinayetlerinin ve çocuk istismarlarının arttığı, "Yenidoğan Çetesi" gibi yeni suç ağlarının günümüz Türkiye’sinin bir gerçeği haline geldiği bir dönemde yaşıyoruz. Tüm bu gelişmeler, toplumun genel güvenlik algısını sarsmakla kalmıyor, aynı zamanda bir ülke olarak geldiğimiz noktayı da sorgulatıyor.
Uluslararası endeksler Türkiye’nin sosyal ve siyasal açıdan geriye doğru gittiğini toplumun bugününe ve geleceğine korku ile baktığı ahlaki, sosyal ve siyasal bir çöküşün içinde olduğunu gösteriyor.
MetroPOLL Araştırma'nın kurucusu Özer Sencar’ın Ekim ayında sosyal medyada paylaştığı verilere göre, farklı sosyal ve siyasal gruplarda Türkiye’nin güvenli bir ülke olmadığı yönündeki düşünceler giderek artıyor. 2023 yılında halkın %55.2’si güvenli bir ülkede yaşadığını düşünürken, 2024 yılında bu oran %39.1’e düşmüş durumda. Özellikle iktidar partilerine oy veren seçmenler arasında 2023’te %84 olan güven hissiyatı, 2024 yılında %60’lara geriledi. Muhalefet seçmenlerinde ise bu oran %29’dan %17’ye düştü.
Bu araştırma, farklı siyasal kimlikler arasındaki güvenlik algısında giderek büyüyen uçurumu da gözler önüne seriyor. İktidar seçmenleri arasında bile güvenli bir ortamda yaşadıklarına dair inancın azalması, yönetim becerilerinin sorgulandığı bir noktaya geldiğimizi gösteriyor. Fakat daha da önemlisi, bir kesim kendini nispeten güvende hissederken, muhalefet seçmenlerinin güvenlik kaygılarının giderek artması. Bu durum, ülkede derin bir kutuplaşmanın ayrışmanın ve ötekileşmenin işareti.
Yazımın başlığını “Güvendeyim, Güvendesiniz, Güvendeler” koymamın nedeni tam da bu ruh haliydi. İktidara yakın olmak bir avantaj mı? Yaşadıklarımız iktidarın hizmet anlayışını seçmenlerin siyasi tercihlerine göre öncelediğini gösteriyor. Devleti yönetenlerin yurttaşlarına eşit ve adil davranmadığı ortada. “Uyanda balığa çıkalım” diyenlere hak veriyorum. Evet, iktidar olmak böyle bir şey: Her zaman kendi yandaşlarını koruma güdüsü var. Ancak bugün yaşadığımız durum, daha önce karşılaşmadığımız bir noktaya geldi. “Bu kadarı da olmaz” dediğimiz şeylerin sıradanlaştığı bir dönemde yaşıyoruz.
En büyük endişem ve korkum bu zihniyetin toplumda normalleşmesi. Kutuplaşmanın, ayrışmanın ve çatışmanın artması, bir ülke olarak bizi “ortak vatandaşlık” ruhundan uzaklaştırıyor. Toplum olmanın temelinde yatan güven, dayanışma ve birlik duygusu giderek aşınıyor.
Çıkış yolu var mı? Her karanlığın bir aydınlığı, her olumsuzluğun bir çıkış noktası vardır. Hangi ideolojiyi savunursa savunsun, iyilerin kötülere, mazlumların zalimlere, merhametlilerin merhametsizlere karşı sesini yükseltmesi gerekir. Siyaseti toplum için yapanlar, kendileri ve yandaşları için yapanlara karşı seslerini yükseltirlerse huzur, refah ve adalet sağlanacaktır. Dostlukla kalın.