Bu yazıyı bölümlere ayırarak yazmayı tercih ettim, çünkü bu yöntemle konuyu daha net ve anlaşılır şekilde ifade edebileceğimi düşünüyorum. Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in laiklik ve eğitimle ilgili açıklamaları, yalnızca onun kişisel görüşlerini değil, aynı zamanda bu yönetimin çarpık eğitim anlayışını da gözler önüne seriyor.
Eğitim Ne Demek, Nasıl olmalı?
Eğitim, bireylere potansiyellerini keşfetme ve geleceğe hazırlanma fırsatı sunar. Ancak Tekin’in ifadeleri, onun eğitimin ne anlama geldiğini anlamadığını düşündürüyor. Laikliği eleştirmek adına camilerin kapısına kilit vurmak gibi olası olmayan uç örnekler vermek, ne çağdaş bir bakış açısına uyuyor ne de çağdaş eğitimle laiklik arasındaki ilişkinin önemini kavradığını gösteriyor.
Eğitim dediğin, geçmişte takılıp kalmak için değil, geleceği inşa etmek içindir. Bugün dünyada yapay zekâ, genetik bilimi, uzay teknolojileri gibi alanlarda devrim yapan ülkeler, eğitim politikalarını bilim ve yaratıcılık üzerine kuruyor. Biz ise hâlâ “din merkezli eğitim mi olsun, laiklik kötü mü?” gibi konularla vakit kaybediyoruz. Böyle bir zihniyetle ilerlemek mi? Mümkün değil. Hatta olduğumuz yerde bile duramayız, geriye gideriz.
Bir eğitim sisteminin asıl amacı, bireylere özgürce düşünebilme, sorgulayabilme ve kendi yolunu seçme fırsatı sunmaktır. Ama Tekin, eğitimi bir ideoloji dayatma aracı olarak görüyor. Dünyanın geleceğe koştuğu bir dönemde, bizim 1400 yıl öncesine dönmekten bahseden bir Milli Eğitim Bakanı’mızın olması gerçekten utanç verici.
Bir eğitim sistemi bireyleri özgürce düşündürmüyor, sorgulatmıyorsa, o sistem birey değil, sadece itaat eden bir kitle yetiştirmeye çalışıyor demektir. Tekin’in açıklamaları tam olarak böyle bir anlayışı yansıtıyor. Bu, modern eğitimi anlamaktan çok uzak bir zihniyetin sonucudur.
Muhalefet Nerede?
Milli Eğitim Bakanı böyle saçma sapan açıklamalar yaparken, muhalefetin sessizliği de ayrı bir problem. Laiklik gibi temel bir konuda bile, bakanın yanlışlarını yüzüne vuracak bir tepki yok. Sadece eleştirip şikâyet ediyorlar, o kadar. Ama toplum, bu tür yanlışların doğrularını muhalefetten duymak istiyor. Eğitim gibi hayati bir konuda bile bu kadar etkisiz ve sessiz kalmaları, Tekin’in söylediklerine daha fazla alan açıyor.
Edebiyat ve Sanat: Eğitimin Vazgeçilmezi
Eğitimde en çok ihtiyaç duyduğumuz şeylerden biri, bireylerin insan olmanın derinliğini ve çeşitliliğini kavramasını sağlamak. Ve bu, edebiyatla ve sanatla mümkün olur. Ama Tekin’in kafasında böyle bir anlayış yok. Onun eğitim modeli, bireyleri edebiyatla ve sanatla buluşturmak yerine, dinî dogmalarla şekillendirmek üzerine kurulu. Çünkü Tekin’in kendisi, edebiyat ve sanatla buluşması nasip olmamış bir kişi.
Edebiyat dediğin şey, insanın ruhunu genişletir, ona insan olmanın farklı katmanlarını öğretir. Sanat, bireyin hayal gücünü ve estetik bakış açısını geliştirir. Ama Tekin’in eğitim anlayışı, bu derinliği gençlerden çalıp onların dünyalarını daraltıyor. İnsanlık, sanat ve edebiyatla büyür, dogmalarla değil.
Laiklik: Özgür Düşüncenin Temeli
Laiklik sadece bir sistem değil; özgür düşüncenin, sorgulamanın ve birlikte barış içinde yaşamanın temeli. Ama Tekin, laikliği din düşmanlığı gibi göstermeye çalışıyor. Camilerin kapatılması ya da insanların Kur’an öğrenememesi gibi geçmişten kalma korkular üzerinden laikliği karalıyor. Oysa laiklik sayesinde herkes inancını özgürce yaşayabilir. Laik bir eğitim olmadan, çocuklara kendilerini tanıma fırsatı sunamazsınız. Eğitim, dinî dogmaların değil, özgür düşüncenin alanı olmalı.
Yusuf Tekin’in Eğitim Anlayışı
Bugün bir Milli Eğitim Bakanı’nın, çağdaş eğitimi savunması ve evrensel bir eğitim anlayışı geliştirmesi gerekir. Ama Tekin, çağdaş eğitimin yanından bile geçmiyor. Onun anlayışı, bireylerin sorgulama yeteneğini yok eden, 1400 yıl öncesine öykünen bir model. Bu anlayış, sadece eğitimin değil, ülkenin geleceğinin önünde de büyük bir engel.
Bir ülke, geleceğini inşa etmek için eğitimde ilerici adımlar atmak zorundadır. Gençlerin potansiyelini açığa çıkarmayan bir sistem, sadece o gençleri değil, ülkenin geleceğini de karartır. Tekin’in söyledikleri, eğitimle ilgili ne kadar bilgisiz olduğunu ve çağın gereklerinden ne kadar uzak olduğunu gösteriyor. Bu zihniyet, bilime, sanata ve sorgulamaya sırtını dönmüş bir “primat zihniyeti” olarak tanımlanabilir.
Sonuç
Eğitim, geçmişe saplanmak için değil, geleceğe ışık tutmak için vardır. Bu ülkenin gençleri, yaratıcı düşünceleriyle dünyayı değiştirebilecek potansiyele sahip. Ama onları dogmalarla sınırlamaya çalışan bu zihniyet, bu potansiyeli yok ediyor. Eğitim, insanı özgürleştirmek içindir; ideolojik baskılarla köleleştirmek için değil.
Bu yazı, Tekin’in açıklamalarına bir tepki olarak yazıldı ama asıl hedefim, eğitimin ülkenin geleceği için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmaktı. Eğitimde reform yapmak isteyenler, geçmişe değil, geleceğe bakmalıdır.