Toplumumuzun hoşgörü, insanlık ve iyilik gibi temel değerleri, tarih boyunca birçok mistik öğreti ve tasavvufi akımla beslenmiştir. Bu öğretilerin başında Bektaşilik, Kalenderilik, Melamilik ve Mevlevilik gelir. Bu akımlar, Anadolu'nun manevi zenginliğini oluştururken, toplumsal barışın ve birlikte yaşama kültürünün de temellerini atmışlardır. Ancak, günümüzde siyasallaşmış ortodoks Sünnilik, bu insani değerlerin yerini ötekileştirici, ayrıştırıcı ve tahammülsüz bir dindarlığa bırakmıştır.
Bektaşilik, Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğretileri doğrultusunda hoşgörü ve eşitliği ön planda tutar. "Eline, beline, diline sahip ol" prensibiyle insanın kendisine ve çevresine zarar vermemesini öğütler. Kalenderilik, dünya nimetlerine yüz çevirerek manevi zenginliği arar, gösterişten uzak, sade bir yaşamı benimser. Melamilik, samimi ve gösterişsiz bir dindarlığı vurgular, iyiliklerin gizlice yapılmasını savunur. Mevlevilik ise, Mevlana Celaleddin Rumi'nin aşk ve hoşgörü felsefesini temel alır, sema ayinleriyle bu aşkı ve teslimiyeti ifade eder.
Bu öğretiler, insanları ayrıştırmak yerine birleştiren, farklılıkları zenginlik olarak gören bir anlayışın temsilcileridir. Ancak, siyasallaşmış ortodoks Sünnilik, dini değerleri siyasi amaçlarla kullanarak toplumu kutuplaştırmakta ve hoşgörü ortamını zedelemektedir. Bu anlayış, dini farklılıkları tehdit olarak algılamakta, farklı inançları dışlamaktadır. Ayrıca, dini ibadetlerin gösteriş için kullanılmasına neden olmakta, samimi dindarlığı gölgelemektedir.
Sonuç olarak, Bektaşilik, Kalenderilik, Melamilik ve Mevlevilik gibi tasavvufi akımların insani değerlerini yeniden canlandırmak, toplumsal barışı ve birlikte yaşama kültürünü güçlendirecektir. Siyasallaşmış dindarlıktan uzak durarak, hoşgörü ve insanlık değerlerini yeniden toplumun temel taşları haline getirmek, barış içinde bir arada yaşamamızı sağlayacaktır.