Daron Acemoğlu, ekonomi dalında Nobel ödülü alan bir bilim insanı olarak, bir makalesinde, “hukukun üstünlüğünün zayıf olduğu ve halkı sömüren kurumların bulunduğu toplumlarda sürdürülebilir gelişim ve ilerlemenin mümkün olmadığını vurgulamıştır. Makalesinin devamında, hukukun zayıf olduğu toplumların reform ihtiyacını görmezden geldiğini ve statükoyu koruma yoluna gittiğini belirtmiştir. Bu tür toplumlarda, halkın hizmetinde olması gereken kurumların çıkar çevrelerine hizmet etmeye başladığında, adalet duygusunun zedelendiği ve güvenin sarsıldığına dikkat çekmiştir.”
Yolsuzlukla etkin bir mücadele verilmediği ve hesap verebilirlik sağlanmadığı sürece, sosyal kalkınma ve ekonomik ilerlemenin bir hayal olarak kalacağını ifade etmiştir.Güçlü bir hukuk devleti ve şeffaf bir yönetim olmadan, adil bir toplumun inşa edilemeyeceğini ve toplumsal barışın sağlanamayacağını vurgulamıştır.”
Gelelim şu 750 TL meselesine:
Devletin, ekonomik sıkıntıların her geçen gün daha da derinleştiği bir dönemde vatandaşın kredi kartından 750 TL kesmeye muhtaç hale gelmesi, aslında büyük bir çöküşün ifadesidir. Bu, yalnızca hukukun zayıflamasının değil, aynı zamanda toplumun suskunluğunun bir sonucudur. Sessizlik ve kayıtsızlık, bazı yüzsüz siyasetçilerin daha da sorumsuzca açıklamalar yapmasına zemin hazırladı.Mustafa Destici’nin, 750 TL’yi ödemeyenlere yönelik “Ermeni” ya da “vatan haini” gibi aşağılayıcı ve ölçüsüz ifadeleri, bu sorumsuzluğun çarpıcı bir örneğidir. Bu tür söylemler, vatanseverlik gibi kavramların içinin nasıl boşaltıldığını gözler önüne serdi.Kendi kızını Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne torpille yerleştirirken halktan fedakarlık bekleyen bir siyasetçinin bu tutumu, sistemin ne kadar çürüdüğünün açık bir göstergesidir.
Yolsuzluk, rüşvet ve Mustafa Destici’nin başkanlığındaki parti adı altında örgütlenmiş çıkar gruplarının devlet mekanizmasına müdahalesi derinleştikçe, hukuksuzluk normalleşir. Toplum bu duruma sessiz kaldıkça, hukuksuzluğun bir parçası haline gelir. Böyle bir ortamda yalnızca ekonomi değil, toplumun vicdanı da derinden yaralanır. Ancak bu noktada en büyük sorumluluk yine topluma düşmektedir. Adaletin sağlanması, yolsuzlukla mücadele edilmesi ve şeffaf bir yönetim talep edilmedikçe, bu yozlaşma devam edecektir. Halk seyirci kaldığında, bu bedel yalnızca devlet tarafından değil, her bir birey tarafından ödenecektir.
Unutulmamalıdır ki adil ve şeffaf bir sistem talep eden bir toplum, yalnızca ekonomik gelişmeyi değil, aynı zamanda toplumsal güveni de yeniden inşa edebilir.
Kalın sağlıcakla