İnsan bedeninde hissedilen her şey, ruhun kapısını çalan bir haberci gibidir. Ağrı, acı ve sızı, farklı yollarla bu kapıyı çalar. İlk başta hepsi aynıymış gibi gelir; bedenin ya da ruhun rahatsızlık içinde verdiği ortak bir tepki. Ama derinlemesine bakınca, aralarında fark olduğunu anlamamak mümkün değil.
Ağrı, genellikle bedenin sesidir. Bir yara, bir kas spazmı ya da bir dişin acımasız çığlığı… Ağrı, doğrudan ve net bir şekilde konuşur. Size nerede olduğunu gösterir, bazen dayanılmaz bir şekilde bağırır, ama genelde tedavi edilebilir bir tarafı vardır. Bir ağrı kesici ya da bir dişse kanal tedaviyle susturulabilir. Ancak bu susturma, her zaman huzur getirmez; çünkü ağrı, yalnızca bir sonucun habercisidir. Sebep, onun arkasında sessizce gizlenir.
Acı, daha farklıdır. Acı, ruhun gözyaşıdır. Bedene değil, doğrudan kalbe ya da zihne dokunur. Bir kaybın ardından gelir, bir ayrılığın peşine takılır ya da hayal kırıklıklarıyla filizlenir. Acı, sadece hissedilir; yeri yoktur, çünkü her yerdedir. Ne bir ilaçla geçer ne de zamanın sihirli değneğiyle tamamen silinir. Acı, insanı insan yapan o derin kuyudur. Acıyla büyürüz, onunla olgunlaşırız, ama asla ona alışmayız.
Sızı ise daha farklı bir sestir. O, ağrı ve acının arasında, ince bir ip üzerinde yürür. Sessiz ama sürekli bir dokunuştur. Tıpkı hafifçe çalan bir keman gibi, aralıksız bir melodiyle sizi takip eder. Sızı, kendini unutturmaz. Bazen bir özlemdir, bazen geçmişten gelen bir hatıra. En tehlikelisi de budur belki. Çünkü sızı, çekilebilir gibi görünür. İnsan onu hayatının bir parçası haline getirir. Oysa derinlere kök salmıştır; fark ettirmeden büyür, varlığını hissettirmeden sizi ele geçirir.
Ağrı kesilebilir, acı zamanla hafifleyebilir, ama sızı kalır. Sessizce, sakince, belki de bir ömür boyu…
Ağrı, bedenin haykırışı.
Acı, ruhun isyanı.
Sızı, ikisinin uzlaşmaz diyaloğu.
Bir insanın yaşadıklarına verdiği tepki, onun karakterini şekillendirir. Ağrıya sabretmek güç gerektirir. Acıyla yüzleşmek cesaret ister. Sızıyı taşımak ise bir sanattır. Çünkü sızı, insanın yaşamına işlenmiş bir nakış gibidir; onu yok etmek mümkün değildir.
Sahi, siz hangi sesle başa çıkmaya çalışıyorsunuz?