Başlayanlar İçin Önsöz
Ruhumu alıp bir yerlere saklamak isterdim. Gözden uzak raflarda, tozlanan bir kitabın küf ve kâğıt kokusuna… Kış ikindilerinin, ısıtmasa da küf ve kâğıdın yaşanmışlığını makul gösteren sıcaklığına mesela. Mesela akıl ile kalbin birbirine en yakın olduğu bir ana… Ama maskelerle yaşarken saklanmak niçin, değil mi? Filtreler her derde deva, filtre kahveli eller her konuda mahirken üstelik.
Neden mi saklamak isterdim ruhumu? Çünkü insanın kendisi olmakla yaşamak arasındaki en uzun mesafenin çağındayız artık. Yapay zeka, olağan olanı sıradanlaştırırken her şeyi bilen bir üst akıl icat etti. Duyguyu nesneye, aklı bir veri işleme makinesine dönüştürdü. Çünkü hakkıyla yaşamanın, insan olmanın erdemini idrak edememenin sancılarıyla büyüyoruz. Alfabenin sonundan sesleniyor dünya: Z kuşağı… Her şeyi biliyoruz. Sesli komutlar, dokunmatik ekranlar, sanal gözlüklerle hayali ekranlarda, dokunmadan yaşıyoruz içimize.
Mesela bilir misiniz Halepli Türkmen Ahmet Amca’nın 80 yaşında yaşamak zorunda kaldığı sığınmacı mahcubiyetini? Hiç dokunabildiniz mi bir insanın hayatına? Ruhunuzu “ülke gerçeği” denilen TikTok bataklığından, kaybolan hikayelerin ve durumların Instagram’ından kurtarabildiniz mi? Birisinin yüzüne uzaktan dikkatle bakıp, onu okudunuz mu; küflü bir kâğıt kokusunu duyumsar gibi? Mesela şairin dediği gibi ölümle paslanmış buldunuz mu sesinizi? Dilinizde pas tadı bırakan acıları, kırıkları hissetmeyeli ne kadar oldu, mesela?
Unutmamak için döndüm kendime. Saklamak isterdim ruhumu derken, unutmamak içindi kendiliğimi. Pas tadında ilaçların, şehvete düşkün kelimelerin dizginlerini tutmak için döndüm. Ruhumu o kış ikindisinde, küf ve kâğıt kokan kitapların arasına bırakmak için döndüm.
Alfabeler, kuşakların bittiği noktada kalsa da yeniden başlamanın hazzı için döndüm. Elifle başlamanın sosyopolitik zorbalığına; her şeyi kendinden ibaret, kendiyle kaim zannedenlerin kibrine inat biraz da…
Döndüm. Başladığım yerde değilim ama artık gideceğim yeri biliyorum.