Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, hem uluslararası siyaseti hem de ülke siyaseti yakından takip eden değerli bir bilim insanıdır. Onun, AK Parti'nin iktidara gelmeden önce "Yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele" olarak bilinen "3Y" söyleminin bugün geçerliliğini yitirdiği ve buna yozlaşmanın da eklenmesi gerektiği tespiti, günümüz Türkiye’sinin en önemli sorunlarından birine işaret ediyor. Kalaycıoğlu'nun bu analizi, toplumsal çürümüşlüğü anlamak adına oldukça aydınlatıcıdır.
AK Parti “3Y”, şeffaflık, liyakat, demokratikleşme, ceberrutdevlet karşı olma vb. gibi vaatlerinde samimi olsaydı Türkiyebugün çok farklı bir yerde olabilirdi.(AK Partinin samimiyeti ve AK Partiye karşı muhalefetin siyaset tarzı ayrı bir tartışma konusu)
AK Parti, 22 yıllık iktidarı boyunca, yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklarla mücadele iddiasından uzaklaşarak, yozlaşmanın da ötesine geçerek toplumsal bir çürümeye yol açtı.
22 yıllık iktidarın ekonomiden hukuka, sosyal hayattan siyasete kadar yarattığı tahribatın toparlanması zor olabilir. Ancak eğitim ve kültürel değerler üzerinde bıraktığı derin izlerin düzeltilmesi çok daha uzun yıllar alacak gibi görünüyor.
Hayat tecrübelerim, insanların üç temel korkuyla hareket ettiğini gösterdi: toplum tarafından dışlanma korkusu, hukuk karşısında cezalandırılma korkusu ve inananlar için Allah korkusu.
Eskiden yalan söylemek bir utanç kaynağıydı, yüzler kızarırdı. Ancak bugün, yalan söylemek adeta meşrulaştı. Eskiden yasadışı işler yapıldığında bir ceza alınacağı korkusu vardı; şimdi ise bir "dayın" varsa, korkmana gerek yok. Haksız olanlar rahatlıkla işlerini hallederken, haklı olanlar mahkemelerde mağdur oluyor. Hukukun olmadığı yerde mafya devreye giriyor, insanlar sorunlarını gayri yasal ilişkilerle çözmeye çalışıyor.
Allah korkusunun toplumda giderek yok olduğunu görmek, işin en üzücü yanı. Artan kadın cinayetleri, çocuklara yönelik cinsel taciz, ahlak dışı sosyal ve ekonomik ilişkiler, bu çürümüşlüğün en acı verici sonuçlarından sadece birkaçı. Tüm bunları örterek meşrulaştırmaya çalışan siyasi aktörler ise yozlaşmanın bir parçası haline gelmiş durumda. Dinin siyasileştirilmesi ve ticarileştirilmesi, bu çürümüşlüğü derinleştiren diğer bir faktör oldu.
Yozlaşmayı yaratan siyaset kurumu ve siyasi aktörlerdir; ancak çözüm yine siyaset kurumundan gelecek. Bu noktada, AK Parti’den veya diğer muhalefet partilerinden bu sorunu çözmelerini beklemek hakkımız. Ama iktidar ve muhalefet partilerine egemen olan zihniyetle bunun mümkün olabileceğini düşünmüyorum.
Çünkü siyaseti sadece sosyal statü ve rant için yapan, "siyaset esnafı" siyasetçiler mevcut düzeni koruma derdinde. Yolsuzluk, yoksulluk ve yasakların kaynağı da işte bu zihniyetin siyasete egemen olmasıdır.
Değişim söylemleriyle iktidarda kalmak isteyenlerin samimi olmadıklarını, bu rant ve pozisyon düzenini engelleyecek reformlar yapmayanların da iyi niyetli olmadıklarını görmemiz gerekiyor.
Bu coğrafyada iktidarların yozlaşması ve toplumsal çürümüşlüğüne karşı her zaman direnenler oldu. Siyasetin ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı ve riyakâr söylemlerine rağmen toplumsal dayanışmamız hâlâ sürüyor. Bu dayanışma var olduğu sürece umut da var demektir. Umudu yükseltmek ve toplumsal çürümeye karşı mücadeleyi sürdürmek için çabamıza devam etmeliyiz.
Türkiye’nin kurtuluşu, samimi ve adil bir siyasetin inşa edilmesinden geçiyor. Toplum olarak bu yozlaşmaya karşı ahlaki değerlerimiz koruyarak direnmeye devam etmeliyiz. Umut, en büyük gücümüz olmaya devam edecek.
Dostlukla kalın