“Şeytan azapta gerek” sözü, çoğu zaman zarar görmesini istediğimiz birine yönelttiğimiz sessiz bir bedduadır aslında. Yani artık onunla uğraşmaktan vazgeçmişsinizdir ama sürünsün, rahat yüzü görmesin diye içinizden geçirdiğiniz bir dilek.
İktidarına bakınca, tam da bu söz geliyor insanın aklına. Yirmi yılı aşan bu iktidarın ardından ülkenin geldiği hâl, iktidarın hâlinden daha beter.
Ama ne gariptir ki iktidarın kurduğu bu düzen, kendi çarkını döndürmeye yetiyor… Çünkü bu düzen sadece siyasetten değil, ekonomik ağlardan da besleniyor. Öyle ağlar ki, bir market rafında ya da bir kahve zincirinin logosunda bile izine rastlıyorsunuz.
CHP’nin “iktidarı besleyen şirketleri boykot” çağrısı, iktidarın dönen ekonomik çarkına çomak soktuğu için iktidarı panikletti.
Çünkü artık mesele sadece oy vermek ya da sandığa gitmek değil; insanlar sadece kârı değil,
“Neye para verirsem suç ortaklığı yapmış olurum?” diye düşünüyor.
O parayla bir holdingin kasasını mı dolduruyorsun, yoksa o holding üzerinden iktidarın medya düzenini, ihale zincirini, propaganda makinesini mi besliyorsun? İşte bu sorular tam kalbinden vuruyor sistemi.
Ve tam burada yine dönüp o söz geliyor akla: “Şeytan azapta gerek.”
Belki de artık iktidarla doğrudan çatışmaktan vazgeçen halkın, ekonomik tavır aldığı yeni ve orijinal bir aksiyon bu.
Yapılan haksızlıklara karşı orantısız zeka kullanımı böyle bir şey galiba.
“Sana oy vermiyorum” demek yetmiyor; “sana para da kazandırmıyorum” demeye başladı insanlar özellikle de gençler.İşte bu, şeytanı kendi azabıyla baş başa bırakmak gibi bir şey.
Boykotlar büyürse, yalnızca boykot edilen o markalar değil, iktidarın alıştığı o rahat konfor da sarsılır.
Azap biraz da oradan başlar.
Çünkü bu düzende en büyük ceza, kaybettirmek değil; kazandırmamaktır.
Ve belki de bu kez, şeytanın azabı halkın elindeki fişlerde yazılıdır.
Not: Bayram bayram böyle şeyler yazılır mı bilmiyorum ama ne yapayım, adamlar günahıyla sevabıyla ilham veriyor.
İyi bayramlar.
— Agah Altunsuyu