Hani birbirini seven iki insanı hayat, zaman ya da şartlar ayırmıştır ya…
Ama bir söz vermişlerdir kendilerine:
“Bir gün mutlaka…”
Ne zaman, nerede, nasıl bilinmez.
Ama o söz, tutunacak bir dal olur.
Zamana meydan okur, mesafeleri aşar.
Bir umut gibi, bir dua gibi yaşar içlerinde.
Nâzım’ın şu sözü de ona benzer bir söz işte:
“Eğer hak, haksızlıktan üstünse;
sevgi nefretten,
aydınlık karanlıktan güçlüyse…
çaresi yok usta, bir gün mutlaka biz kazanacağız.”
Bu sözü her okuduğumda içim kıpırdar.
Sanki Edvard Grieg’in
Çello Sonatı gibi…
Hem iç titreten hem de umutla kederi aynı anda taşıyan o parça gibi…
Kalbimde bir sıcaklık, gözümde bir ışık belirir.
Ve iç sesim fısıldar bana:
Henüz bitmedi…
Henüz kaybetmedik…
Bazı sözler vardır, zamandan bağımsızdır.
Her dönemde yeniden can bulur.
Kaldığın yerden değil,
inandığın yerden kaldırır seni.
“Bir gün mutlaka biz kazanacağız.” sözü de insanı düştüğü yerden kaldıracak türden bir söz.
Çünkü bu zaman, başka bir zaman.
İnsanlar suskun belki,
suskunluk artık yeni bir dil.
Ama herkes bir gün konuşacak;
kimi içini dökecek, kimi hesap verecek.
Şimdi herkes suskun, lakin gözlerde bir kararlılık okunuyor.
Kararlılık dedim, korku değil;
haksızlıkla, hukuksuzlukla mücadelenin kararlılığı.
İçimize attıklarımız büyüyor.
Sustuklarımızı konuşamadık,
ama konuşacağız bir gün.
Kaldı ki bu sessizlik bir vazgeçiş değil.
Bu, bekleyişin ta kendisi.
Derin bir nefes gibi…
Bir söz gibi, içten verilmiş bir söz:
Bir gün mutlaka…
Çünkü biz biliyoruz:
Gerçek, ne kadar gömülse de
bir gün mutlaka dile gelir.
Vicdan, eninde sonunda ses verir.
Ve ışık, illa ki bir yerden sızar.
Kolay olmayacağını biliyoruz elbette.
Gücü elinde tutanlarla, insanlıktan nasibini almamışlarla mücadele etmek, başlı başına bir cesaret ister.
Ama biz buradayız; suskunuz belki ama sessizliğimizde bile bir duruş var.
Ve bu mücadeleyi, hakkı ve hukuku rehber edinerek sürdüreceğiz.
Çünkü büyük mücadeleler, sağlam bir vicdan ve etik bir zemin ister.
İktidarın yıllardır yaptığı gibi, ayrıştırarak değil;
birleştirerek, yıkarak değil; onararak yürüyeceğiz bu yolu.
Biz, haklılığımızın gücüne inanıyoruz.
Ve sözümüz, haktan, hukuktan, vicdandan yana olacak.
Başımız dik, yüzümüz güneşe dönük yürüyoruz.
Çetin Altan hâlâ kulağımıza fısıldıyor:
“Enseyi karartmayın.”
Çünkü sabah,
en uzun geceden sonra gelir.
Ve o sabah geldiğinde…
Nâzım’ın o sözü sadece bir umut değil,
hayatın ta kendisi olacak.
Bir gün mutlaka…
Biz yeniden buluşacağız.
Ve biz kazanacağız.
Çünkü bu “biz”, vicdana kulak veren, adaleti savunan, insanlık değerlerine inanan herkesin “biz”idir. Kimseyi ötekileştirmeyen, birleştirici bir sözün parçasıdır bu “biz”…
Kalın sağlıcakla.
Agah Altunsuyu